Boyumu geçmeyen çalılıkların arasında dolanıp durdum. Görünürlerde bir insan gölgesi görmedim. Kuş görmedim, kurt görmedim. Canlı adına hiçbir şey yok. Alabildiğine yayılmış, kuru, kısa ağaçlar dışında hiçbir şey yok. Yapraklar da yok, rüzgar sallasın da gölgesini bir insan sanayım. Bulutlar da yok, güneşin girmediği yerleri bir canlıya benzeteyim. Gölgem ayaklarımın altında onu da görmüyorum. Susadım, aç değilim. Canlıyım, bedenimde değilim. İçimde büyüttüğüm kurtçuk boğazıma takılmış, bir asır sonra ancak gözlerimden çıkacak ve toprağa kavuşacak. Sonra bir asır daha ancak bir mezar kadar yer açacak. Bir damla su için Hacer misali tepelerde say yaptım. Bağırdım, çağırdım!. Sesim yükseldikçe kum taneleri düşman kesildiler. Yardım istedikçe azılı bir düşmana dönüştüler. Ne yaman çıktı bu beyinsiz kum taneleri, gözüme saldırmaya başladılar. Beddua gibi yükseldiler. Sonra, dolu gibi üzerime yağmaya başladılar. Kum okyanusunun dibindeyim…
Kurtçuktan önce gömüldüm.
Ses yok. Sessizlik var. Sessizliğin vicdanında boğuluyorum.
23:03
Derken sessizlik bozuldu. Kum okyanusuna üfleyen bir nefes duyuyorum.
Etkileyici... bağırmasak duymazlar bağırsak boğuluyoruz..
YanıtlaSilTeşekkür ederim
SilGüzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilKaleminize kuvvet :)
Teşekkür ederim
SilSessizliğin vicdanı. Çok iyi.
YanıtlaSilTeşekkür ederim
SilSatırlarınız insanı başka dünyalara götürüyor:) Zaman buldukça burda olurum:)
YanıtlaSilteşekkür ederim
SilKaleminize sağlık, etkileyici bir yazı olmuş.
YanıtlaSilTeşekkür ederim
Sil